KÖTÜLÜK BİZDE BAŞLAR

06.03.2015 11:37
Kötülük meselesi insan nesli olarak karşılaştığımız en can alıcı varoluşsal sorunumuz. İnsan olarak yeryüzünde buluna geldiğimiz zaman dilimi çerisinde kendimize acılar dolu bir tarih yazdığımız muhakkak.
Her birimizin katlanmak zorunda olduğu iki yüzümüz var. Her bir insan teki eşit derecede iki tarafa da eğilimli. İyilik ve kötülük her birimizin bünyesinde iç içe geçmiş vaziyette. Kalp temizliği gibi bir süflilikle kötülükten arınmış olduğumuz iddiasını bir yana bırakırsak, her an her biriyle burun burunayız. Büyük cürümler olarak tanımladığımız suçları işlemiyor olmadığımızı düşünmemiz bizi yeryüzü melekleri haline getirmiyor. Kötülüğün mikro düzeyde işlemeye başlaması, küçük adımlarla yürümesi, varlığın tüm oluşumlarının küçük büyük birbirine bağlı olduğu, küçük büyük her hareketin bu büyük mizansende etkin olduğu kaotik alemde hiç de göz ardı edilebilecek bir durum değil. Kadim söylemle, kalp aynasına düşen her bir siyah nokta başlangıçta ciddiye alınmayacak düzeyde küçük de olsa, zamanla bu aynanın sırrının dökülmesine ve kısmen veya tamamen kararmasına neden oluyor.
Her davranışımız ve tavrımızın bizim öngöremeyeceğimiz sonuçları olabilir. Belki her birimiz küçük kusurlarımızı savunabiliriz. Ancak her bir adımda kötülük denizine bir damla su taşıdığımızı bilmek çok mu zor. Bireysel varoluşumuz neden böyle bir sonuca yol açacak potansiyeli taşıyor?
Bu konuda yalnız değiliz? Bilinçaltımızda taşıdığımız yaşama ilişkin varsayımlarımız benlik modelimizin parametrelerini belirliyor. Bu varsayımlar, içinde bulunduğumuz zaman ve mekanın ruhuyla nefes alıyor. İnsan insanın kurdudur, güçlü genler ayakta kalır, doğal seleksiyonla zayıflar elenir akıllarıyla ile desteklenen hayat felsefesinin yarattığı dünyanın acımasızlığı ancak yeni bir ahlak tasarımı ile dizginlenebilirdi. Bu kısmen yapılabildi. Ama kimin için? Neden Biz bunun dışında kaldık? Ya da neden bunun dışında tutulduk da kurtlar sofrasında kurtlara yem olan kurtlar olduk?
Küçük küçük, azar azar toplumsal benliğimize işleyen bu akıllar bizi birbirimize düşman kıldı. Modernleşme sürecindeki amansız hızımız, esaslı meselelerimiz üzerinde tefekkür etme fırsatımızı akamete uğrattı. Bu fırsatları değerlendirme fırsatı bulan ve bize sesini duyurmaya çalışan düşünen insanlarımıza kayıtsız kaldık. Tüm endoktrinasyon hücumları ile teslim alınmış bilincimizle onları Levithan’ın insafına terk ettik. Böylece, hazımsız modernleşmenin amorf yaratıkları haline geldik. Geçmişle gelecek, gelenek ile modernlik arasında sıkışmış, bir türlü bunların sentezini yapamadığı için kimlik sorunlarını defaatle yaşayan ve bir türlü çözemeyen, çözemediği için bunu kavga fırsatı gibi kullanan nevrotik savaşçılar olarak gün be gün şiddeti meşrulaştırarak yaşıyoruz. 

Sitede ara