MASUMİYET???

25.02.2015 14:27
Bilgi sorumluluk yükler; sorumluluğun getirdiği ağırlık tevazuyu besler. Kimliklerimizi kullanarak savaştığımız bu canhıraş hengâmeden çıkış yolları vardır elbette. Öncelikle kendi gerçekliğimiz ile yüzleşmek zorundayız. Kendi varlığımızı anlamlı kılacak adımları atmaya başlayabiliriz. Bu yolda yürürken bizi destekleyecek tüm realitelere açık olmamız lazım. Şunu bir kere kabul etmeliyiz; ne kadar çabalarsak çabalayalım tüm realiteleri birden kucaklayabilmemiz mümkün değil. Dolayısıyla, hakikate denilen olgu tüm gerçekliğin eksiksiz algılanabilmesinden neşet ediyorsa, buna sahip olabilmemiz de imkan dahilinde değil. Hakikat adına hareket ettiğimizi iddia etmek ya da hakikatin temsilcisi olarak savaş veriyor olduğumuz düşünmek bu anlamda mantıksız görünüyor. Burada tüm mutlak anlamlar ve mutlak gerçekliklerin ofsayta düştüğü bir yerde duruyoruz. Bilgisel donanım açısından eksikliklerimiz attıkça mutlaklık algılarımız büyüyor, bu algılar adına verdiğimiz savaşlardan çok daha eksilerek çıkıyoruz.
Kendi başımıza yarattığımız bir dünya yok. Birey olarak tüm algılarımız kendimize özgün sosyo-ekonomik koşullarda şekilleniyor. Bu algıların beslediği düşüncelerimiz davranışlarımızı şekillendiriyor. Yapabileceğimiz tek şey bu koşullar altında kendimizi kaçırabileceğimiz sakin bir yer bulabilmek. Burada derin bir soluk alıp sahip olduğumuz değerler üzerinde düşünmek. Sığındığımız bu küçük alanın büyük resmin dışında kalmadığını ve hiçbir zaman da dışında kalamayacağını bilme cesaretini taşımak. Aksi takdirde kendimizi soyutladığımızı sandığımız dünyanın maskarası haline gelmemiz mümkün. Büyük savaşlar veren, büyük laflar eden küçük insanlarızdır aslında bu durumda. Oysa küçük olduğunu bilmek güzeldir; büyümeye açık bir kapı bırakır.
İnsan olmaktan daha zor olan insan olduğunun farkına varmaktır. Yaşamak zor sanattır derler ya, yaşadığını bilmek daha zordur. Kendi varlığı üzerine düşünebilen tek dünyevi varlık olan insan bile bunu her zaman yapamaz. Yaşadıklarımız kuma yazılmış yazılar gibi, en küçük dalgalarla silinip gider. Derler ki, zaman geçtikçe kimi insan sadece ihtiyarlarken kimisi olgunlaşır. Yaş kemale ererken akıl ve kişilikte bu kemal bir türlü tezahür etmez. Ergenliği bir türlü sıyırıp atamamış orta yaşlılar bundandır.
Demek istiyorum ki, toplumsal bunalımlarımız ve travmalarımız kendi bireysel gerçekliklerimiz ile yüzleşememekten doğuyor. Büyük analizler, makro çözümlemeler dünyasından daha gerçek ve daha sert mikro dünyamıza kaçalım. Kendimizle savaşalım, kendimizle kavga edelim. Kendi kafamızda homojenliğini ilan ettiğimiz ve adına savaş verdiğimiz grup, topluluk, dernek, cemiyet ve cemaatlerden ve bunların bize dikte ettiği algıların getirdiği tutukluluktan kurtulalım, üzerimizdeki bu toz ve tortulardan silkinelim. Ama her şeyden önce, tüm bu söylenenleri kendi üzerimize alınalım. Hiçbirimiz ama hiçbirimiz bunun dışında değiliz. Ben henüz böyle biriyle karşılaşmadım.
“…masum değiliz hiçbirimiz…” 

Sitede ara