24.04.2015 21:23
Genco bisikletle kalkmış İstanbul’un göbeğinden Anadolu turuna çıkmış, Anadolu insanını tanımak tanıtmak için yollara düşmüş; yerinde görmek istemiş, yaşam alanlarında gözlemlemek istemiş insancıkları.
Tabi anılar biriktirmiş, tanımış Anadolu insanlarını, bir de kitap yazmış, satıyormuş da kendi çapında. Bi heyecanla anlatıyor gördüklerini, yaşadıklarını; marstan görüntü alan nasa görevlilerini kıskandıran bi heyecanla.
Ama bi durun, bi sakin olun artık; ne olduğunuzun nerde olduğunuzun farkına varın, bu kadar yabancılaşma da bünyede karın ağrısı yapıyor.
Anlıyorum, tamam Anadolu’yu gezerken içinizde kelebekler uçuşuyor, Bolu’ya kadar Yakındoğu, Bolu’dan sonrası Uzakdoğu gezisi tadı veriyor. E ama anadolu insanı da sizin gençlik meraklarınızı ve macera güdülerinizi tatmin edecek egzotik yaratıklar değil ki. Hep buradaydılar, göremediğiniz burnunuzun dibinde.
Kimbilir belki sizde var bi tuhaflık; İstanbul’un, Ankara’nın İzmir’in seçkin muhitlerinde, kendi habitatlarında gözlemlenmesi gereken yeni yaşam formları size ait olabilir mi? Hele bi durun, belki onlar da sizi gözlemlemeye gelirler.
Bu toprakların insanına bir kuşakta bilemediniz iki kuşakta yabancılaşmak bu kadar mı kolay olur.
Ama siz de haklısınız bir yerde; seçkin uygarlığınızın uğramadığı coğrafyanın kavruk insanları bunlar en nihayetinde.
Arya’dan haberleri yoktur bozlak dinlerler, elleri gitara değil bağlamaya gider.
Üzerine vıcık vıcık mayonez ve ketçap boca edip, çatal bıçakla işkence ettiğiniz, yemeyi de beceremediğiniz italyan hamurlusunu bilmezler de, lahmacundu, sıkmaydı, gözlemeydi hüpletirler.
Siz barbekü partisi yaparsınız, onlar mangalda kebap çevirirler.
Yav bunlar pilates yapmayı, tenis oynamayı, Bodrum güneşinin altında bronzlaşmayı, yoga ve meditasyon yapmayı bilmezler, astrolojiden de haberleri yoktur, guruların dolarla sattıkları bilgeliklerin peşine de düşmezler.
Bunlar halı sahada maç yapar, tarlada tapanda amele yanığı olur, cumaya gider, cem eder, türbelere yüz sürer, hacısının, hocasının, şıhının, dedesinin lafını dinlerler.
Hayatın gustosu, aroması yoktur, ne balsamik sirkeyi bilirler ne de moonlight sonata eşliğinde kırmızı şarap içerler.
Üzerine titredikleri on parmağında on marifet kuşanacak tek çocukları yoktur bunların. Çok çocukludurlar, çocukları üç numara tıraşla gezer, sendrom, travma tanımazlar, erken büyürler.
Ama sahicidirler bunlar arkadaş, numara yapmaz, rol kesmezler; kartondan biçilmemiştir karakterleri.
Sizi gidi patolojik modernleşmenin mutant çocukları sizi. İçinize sindiremediğiniz, tam anlamıyla anlayamadığınız ve işinize geleni çabucak alıp, işinize gelmeyeni bir el çabukluğuyla yok saydığınız batılı değerlerin yaratamadığı, olmamış çocuklar, koca koca adamlar hanımefendiler, beyefendiler.
Siz sahici değilsiniz, tüm zıpçıktılığınıza rağmen sınıfsal konumunuzun verdiği özgüvenle mabadınızı her yana yayıyor, hiçbir yere sığamıyorsunuz.
Engin bilginizle her şeyi bilirsiniz, herbokoloji mastırı yapmış üstatlarsınız. Üç beş aylık kurslardan aldığınız sertifikalarla yaşam koçluğu, ilişki uzmanlığı yaparsınız.
Basit meraklarınızı ve anlamsız metafizik algılarınızı derinlik diye pazarsınız da satamazsınız; kimse okumaz, kimse dinlemez sizi mahallenizdeki kankalarınızdan başka. Bi de küsersiniz bunun için. Daha bi beğenmez olur, turşu yemiş de ekşimiş gibi duran suratlarınızla bakınıp durursunuz. Anca, dış bükey aynalarınızın karşısında mesut olursunuz.
Sevilmezsiniz, çünkü sevmeyi bilmezsiniz, ama sevgi üzerine konuşmayı çok sever, retorik retorik gezinirsiniz. Tek tek insanları sevmeden, sevemeden insanlığı sevdiğinize kendinizi inandırırsınız.
Gücünüzü herkesi sizin gibi yapmaya yemin etmiş sistemden alırsınız. Devlet de iktidar da sizsiniz, kimseye bırakmazsınız. Giden iktidara kızar, küser, öfkelenir, seçkin ağzınıza yakışmayan ama belki de sadece size yakışan küfürler edersiniz. Hakaretiniz durum tespiti, küfrünüz tatlı kızgınlık olur.
Kendi dünyanızın değerlerini zinhar tartışmaz, tartışmaya açmaz, aşağı mahallenin dünyasını hallaç pamuğu gibi atarsınız. Sizin mahallenin kolpaları sempatik, empatik tatlı haytalarken, aşağı mahallenin “ama” diyen apologetic duruşu reddeden çocukları hadsiz hırtlardır sizin nazarınızda.
Zavallı insancıklar sizin kurduğunuz hükümferma yapıların karşısında iki büklüm oldular bir zaman. Kasketlerini buruşturdular, ellerini kollarını nereye koyacaklarını bilemediler çatık kaşlı heyulanız karşısında. Korktular, korkuttunuz; üstenci tavrınızla, azarlamalarınızla, hizaya getirmelerinizle, silahlı silahsız sadistik iktidarlarınızla.
Küçümsediniz, aşağıladınız, koca bir topluma çocuk muamelesi yaptınız; ne yapsa beğenmediniz. Köylülüklerinden nefret ettiniz, şehirlere akın edince tiksindiniz, burun kıvırdınız.
İçerisinden çıkardıkları okumuşlarını devşirdiniz, devşiremedeklerinizi devirdiniz, yıktınız, yaktınız kül ettiniz. Kahramanlarını ellerinden aldınız; sesini çıkaranları, direnenleri mahpuslarda, sürgünlerde çürüttünüz.
Çocuklarını ideolojilerinize malzeme yaptınız, vurdunuz, vurdurdunuz. Siz özgürlük şarkıları söyler, hamaset ve hamakat dolu nutuklar atar, marşlarla yeri göğü inletirken bu çocuklar, aşağı mahallenin delikanlıları, kızları ekin gibi biçildi.
Keser döndü sap döndü bugün hesap döndü. Dinlemiyorlar artık sizi, korkmuyorlar sizden. Karşınızda eli kolu titreyen babaların çocuklarının başları artık eğik değil, gözünüzün içindeki kötülüğe dimdik bakıyorlar.
Kendi dünyasından utanan, kendi varlığını ağır bir yük gibi sırtında taşıyan, kendi varlığını bir kusur gibi, bir yara gibi gören, çocuklar yok artık karşınızda. Aşağı mahallede çok şey değişti siz fark etmeksizin. Sizin gibi iyi okullarda okumamış, sizin gibi dünya görmemiş, sizin gibi rafine estetik algılara sahip olmamış babaların çocukları artık bildiğiniz gibi değil.
E o zaman nedir; bi zahmet bilmediğinizi bilin de biz de rahatlayalım siz de. Üzerimizden gerginliğimizi atalım da, bitirelim şu mahalle kavgalarını.