GÖRÜNEN NEDİR

25.03.2015 10:45
Olmuş olan olması gerekendir denilebilir belki; böylelikle mevcut durum korunmuş olur. Ancak, olmuş olanın zannettiğimiz gibi olmadığını, olması gereken olmuş budur dediğimiz şeyin hakikatte başka türlü gerçekleştiğini, hatta mevcut durumu boşa çıkaran başka bir olmuş olduğunu bilmenin bizi nereye götüreceği aşikar. Zihinsel gerilim taşınamaz bir yük halini alır. Olmuş olanı önceden olduğu gibi görmek istersiniz, böyle kalsın istersiniz; ezberlerinizi terennüm edersiniz günbegün. Ya da şüphenin peşinden gider kendinizi gerçekliğin başka türlü yüzlerinin de bulunabileceğinin görüldüğü bir başka evrende bulursunuz. Aslında, burası sizin içinde yaşadığınız dünyadan çok ayrık değildir, aksine ilintilidir; ancak bir türlü aklınız bu kapıya açılmamıştır.
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir düsturu varlığın gizemli dünyasına bir yolculuk bileti gibi gelebilir, ama değildir. Gizemden öte bir realite vardır. Bir şey hem göründüğü gibidir hem de değildir. Bize bakan bizim gördüğümüz bir yüzü vardır var olanın. Baktığımız yerden gördüğümüz şey eşyanın bize göründüğü gibi olan yüzüdür. Tüm öznelliğimizle yorumlarız, adını koyarız gördüğümüzle, başka türlüsü de olamaz zaten. Yorumumuzda, tanımlamamızda yaşam hikayemizin izleri vardır her birimizin. Bize görünen aslında bizde görünendir, kendi aynamızda alırız görüntüyü her birimiz. Çoğumuz bunun gerçek olduğunu düşünerek görüntüler dünyasında yaşarız; gerçekliğin bundan ibaret olduğuna kani oluruz. Yansımalar dünyasının neferi olur, bilmediğimiz omca şeyin ya yanında ya da düşmanı oluruz.
Göründüğünün dışında bir başka gerçekliğe sahip olabilecek bir varlık dünyasının var olduğunu söylemek bana düşmez. Bunu her bir insan teki bir şekilde hayatının belirli safhalarında mutlaka tecrübe etmiştir. Algılarının kendisini yanılttığını fark ettiği, gördüğü şeyin içindeki gerçekliğin sonradan bambaşka bir veçhesiyle yüzleştiği bir vakaya şahit olmuştur. Ancak bunu bir türlü bilgi haline dönüştüremeyiz. Gördüğümüz şeyin gördüğümüzün dışında bize görünen yüzünü de içerecek şekilde başka bir şey olduğunu defaatle yaşadığımız halde, görünenin göründüğü gibi olduğunu düşünmeye devam ederiz. Bu belki de kendimiz savunma biçimimizin bir parçasıdır; böylelikle hız kazanmış oluruz. Hızla ölçülüp hızla yaşanan bir dünyada ayakta kalabilmek için, hızlı düşünmek, hızla karar vermek zorundayız. Tanımlarımız, tasavvurlarımız, hayallerimiz, çözümlemelerimiz de bu hıza ayak uydurmakla mükellef gibi görünür. Bunun ötesinde var olanın bize kendisini başka türlü anlatabileceği ihtimalini hesaba katarak ele almak bizi yavaşlatıp zamanın gerisinde bırakacaktır. Hiçbirimiz zamanın gerisinde kalmak istemeyiz. Ötesine geçemeyeceğimiz zamanla hiç yoksa sekans tutturmak isteriz.
Zamane çocuğu olmak böyle bir şey olsa gerek. Zihnimiz sürekli akan görüntülerin anlık fotoğraflarını çekip bunları hızla yorumlarken, bir türlü büyüyemeyiz. Tüm bu süreçte dış varlığın gerçekliğini eksik bırakırken kendi varlığımızı, benliğimizi de buna bağlı olarak ıskalarız. Benlik algımız varlığın gerçekliği ile kurduğumuz ilişkinin derinliğine bağlı olarak güçlenir; her birimiz bu varlığın bir parçası olduğumuzdan, kendimiz anlayabilmemiz, varlığı anlayabilmemizle ilişkilidir. Hazır kalıplarla tanımlığımız dış gerçeklik benlik algımızı yozlaştırır, kendimizi kendi ellerimizle bir kalıbın içine sokarız. Sarsılmaz bir inançla bağlı bulunduğumuz korunaklı bir zaviyeden baktığımız hayat tamamen bizim istediğimiz gibi görünür bize. Beğenmediğimiz, ama dönüştüremediğiz görüntüleri görmeyiz; gördüklerimiz de tamamen bize aittir artık. Gerçekliğin parçalanarak algılandığı yaralı bir bilinçle yaşamak kaderimizdir artık.  

Sitede ara